Patlamış Hikaye
Patlamış mısır nasıl icad edildi acaba? Bu konuda hiç araştırma yapmadım, yapasımda yok tabi..kendi kendime tahminlerde bulunacağım. Bir normal mısırın bir astronot kafasına-başlığına-, yemek masasına, koyuna, bir cadının burnuna, domuza, köpeğe ve envai çeşit canlı cansız varlığa benzemesine neden olan ısıdır. Mısır ve ısı ilk nerede buluşmuş olabilir ki?
Tahminime göre vakti zamanında bir mısır ambarı varmış. Bu ambar köyün en zengin kişisininmiş. Bu zengin kişinin birde pek fazla olmasada idare edebilecek güzellikte bir kızı varmış. Bu kız kahyanın oğluna aşıktır, oğlan da daha iyisini mi bulacak o da bu kızcağıza aşık tabi. Zaten hep bir arada oynamışlar, köyde bir tane okul olduğu için aynı okula gitmişler, matematik yazılısına beraber çalışmışlar ve tabi sonunda ateş ve barut hikayesi ateş kızın evinin bacasını sarmış. Ama bu sarış deyim olan sarma değil, aslen sarmadır. Kızın annesi ve babası kasabaya tuvalet kağıdı, strech film, oda parfümü, kumandaya pil falan almaya gitmiş. Yanlarında da evde çalışanlar, onlarda kendilerine birseyler alacaklarmış. Ne alacaklarını tam olarak bilmiyorum. Zaten kasabaya inince alacak bir şeyler mutlaka bulunur. En azından kontor falan alınır. Neyse kız evde yalnız. Annemler gelmeden şu mercimeği fırına vereyim demiş..gel gör ki uzun süre fırında kalan mercimek bir süre sonra kömür haline gelmiş, kömür hemen ocağı, ocak mutfağı, mutfak malikaneyi, malikane ahırları, koşarak ahırlardan ambarlara kaçan hayvanlarda ambarı yakmış. Ambardaki mısırlar bu koşarak yanan, yanarken koşan Yadigarlar'ın ateşiyle birer birer patlamış. Tüm köy bir anda patlamış mısır olmuş. Peder bey köye yaklaştığında etrafta hayatında ilk kez patlamış mısırları görür ve çok şaşırır. Gittikçe mısırlar artar, herkes bu yerdeki beyaz şeylerin kaynağını merak eder. Sonunda eve gelirler. Milletin gözü derilerinin ve göz bebeklerinin esnekliği kadar açılmıştır. Bu kiminde topuk taşı, kiminde dolma taşı, kiminde de böbrek taşı boyutundadır. Köyde fal bakan kimse olmadığı için hiç kimse gözlerinin açıklığını fal taşına benzetmemiştir. Mal sahibi, mülk sahibi hani bunun ilk sahibi olan amcamız evinin, ahırın yandığını fark edemez bile. Köy çocukları olayı çoktan çözmüştür. Önce içlerinden en cingöz olanı mısırlardan bir tane yer ve kızgın kumlardan serin sulara atlamışçasına diğer çocuklara haber verir. Hepsi birer ikişer mısırlardan yemektedirler. Mısırların, ambarın, bahçenin hatta bütün köyün sahibi olan kişi ambardan gelen beyaz köpüğümsü şeyleri yiyen çocukları görür. Ve tam o sırada hemen aklına bir şeyler gelir. Bizim göremeyeceğimiz ama olayın resmedilmesi sırasında başında yanacak olan osram ampul şapkasına yapışmıştır. Hadisenin ilk şokunun hanımın üzerine atılmasıyla birlikte yine bizim göremeyeceğimiz, bu defa hikayenin yayınlanacağı ülkenin para biriminin amblemi adamın gözüne yerleşmiştir. Madem ortada yanmış bir ev, ahır vs ve bunlarla birlikte gelen bir zarar var, bu zararı kapatma ve hiç vakit kaybetmeden kara geçme zamanı gelmiştir. Hemen evin bahçesine bir perde, ses düzeni,sandalyeler, adını bilmediğim ama filmin gösterilmesine yarayan büyük bir alet getirilir. Köylüler merak içindedir. Fişini alan herkes içeriye girer, sandalyelere oturur, filmin başlamasını beklerler. Beklerken o kadar sıkılırlar ki, işte tam bu sırada yerde duran beyaz şeyler halka açılmış ve satılmaya başlanır. O günden sonra tüm sinema salonlarında bu satış bir gelenek haline gelmiştir. İnsanın karnı ne kadar da tok olsa bir kutu mutlaka patlamış mısır alınır. Yılbaşı gecelerinde, misafire ikram edilecek bir şey yoksa çayın yanına, yerli malı haftasında çocuklara mutlaka mandalina, portakal ve muzla beraber çantalarına konur.
Peki neden buna patlamış mısır denir? Çünkü mısırlar henüz ısıyla buluşmadan önce büyük bir patlama olmuştur. Artık o patlama nereden, kimden gelmiştir bilinmez ama gayet güzel tahmin edilebilir. Ayrıca mısırları bu şekilde satmak iştirakçimizi o kadar zengin etmiştir ki, o yıl borsayı, tüm esnaf ve sanatkarları, karşı köyün muhtarını ve hatta Bill’i bile patlatmış, çatlatmıştır.
Pekii... Olaya sebebiyet veren kıza ne olmuştur? Onun sonunun zaten geldiği düşünülmüştür. Ayrıca yazar oldukça sıkılmış, kendin pembe dizi yazarı görüntüsü veren saçından sıkılmış ve banyoya yeni bir şekil vermeye gitmiş ve olaya bir parça merak unsuru katıp okuyucuların homur homur homurdanmasını, bir türlü uyuyamamasını, hasbinallah deyip yataktan kalkmasını, varsa mısır patlatma makinesinin çalışmasını, yoksa tavanın içine bir miktar yağ ve tuz konulmasını, ardından afiyetlen patlamış mısır yenmesini ve yerken de bu şimdi nerden aklıma geldi gecenin bu saatinde mısır patlatmak denilmesini ve nihayetinde de okuyucuların hikayeyi unutmalarını istemiştir.
4 Comments:
ama olmadı şimdi mısır da yok ki evde nolcek ? yazarların da okuyuculara karşı sorumlulukları var ama di mi ?
Severek izledik efenim.
Muhteşemm bir yazı. Valla ne yalan söyliyeyim çok hoşuma gitti. Ben bile bukadar güzel yazamazdım.
Ben kim miyim?
Kahya'nın oğlu.
hımmm... kahtalı mıcı gibi geldi birden
Yorum Gönder
<< Home