son yorumlara baktığımda kendimi kötü bir ev sahibi gibi hissettim. misafire hoşgeldin denilmemiş, önüne teklik konulmamış, üstüne üstlük kahve ikram edildikten sonra sehpa bile çekilmemiş adamlara. ellerinde fincanları öylece bekliyorlar. ben napıyorum bu arada? mutfaktraki bir iki bulaşığı balkona çıkarıyorum, odamdaki tersi dönmüş kıyafetleri dolabın içine tıkıyorum. bir yandan msn de konusuyorum, bir yandan da gelen mesajları okuyorum.e tabi haliyle kahveler bitiyor. zaten kahve makinası patladığından beri eskisi gibi köpüklü ve sıcak kahveler yapılamıyor bizim evde. en azından ben yapamıyorum.
işte böyle hissettim kendi bloguma bakınca. oysa elalem neler yapıyor. misafirini hoşnut etmek için araya resimlerinden koyuyor, kaç kilo verdi onu yazıyor, arada şakalaşıyor, arada çirkefleşiyor. kimileri muameleden memnun dönüyorlar kendi bloglarına kimileri de lanet edip sık kullanılanlar listesinden çıkarıyorlar. ama en azından kendileriyle ilgilenildiğini biliyorlar. bunlar işi gücü olmayan, bunun yanında sevgilisi de olmayan, ha olunca gözümüze sokmaktan kaçınmayan bir grup. halbuki ben öylemiyim. bütün bir haftayı gardiyanlaık yaparak geçirdim. bu hafta da var bazı nöbetler. uç kutularına yazılmış kopyalar, pencerenin içine veya dışına yazılmış kopyalar, duvarlara ve sıralara yazılmış kopyalar. bunları yakalamak en kolay olanlar. bir de cep telefonu, mp3 lü olanlar var. bunları yakalamak hatta bunlara el koymak, birkaç gün iade etmemek biraz riskli ama daha heyecan verici. her defasında savaş kazanmış bir komutan edasıyla koridorlarda ilerlemek belki de kopya çekenleri yakalamaktan çok, yıllar yılı kopya çekerken hiç yakalanmamış olmanın verdiği bir gururdur. ne de olsa kopya çekmek de bir sanattır. ve ben sanata sanat demem sanatçısı ben değilsem.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home