thaysanura

Beyninizi tokatlayan blog

Pazartesi, Ocak 17, 2011

anne seni çok seviyorum

bu daha önce de olmustu. ama hiç biri bu kadar uzun sürmemişti, detaylı değildi. bunda butterfly effectin çok etkisi var, eminim. esyalarım henüz hazır değil, yanımda sana aldıgım parfüm var. burberry touch. şimdi ismi daha anlamlı geliyor. ama önce ecemin yanına gidiyorum. onunla fazla konusmuyoruz. ama böyle bi durumda bi türkten baska kimsenin yanına gidemem. bi kere başıma geldi, ingilizce ağlamak, ingiliz yemeklerini ingiliz tuvaletine kusmak, hatta kusamamak ve kahrolası ingiliz banyosunu batırdıktan sonra ingiliz yatagına yatıp, I m ll right demek çok fenaydı. kredi kartımı ve 100 pound veriyorum. kart bana bilet alması için, para da esyalarımı türkiyeye göndermesi için. kütüphaneden aldıgım kitaplar var. ama zaten odamı boşaltırken onu görur ve verir. sen bunları hallet, beni en kısa zamanda evime ulaştır diyorum. ben esyalarımı toplayacağım diyorum. odaya geliyorum. o da benimle geliyo, git diyorum bi an önce git. diğerlerine haber veriyor. yanıma geliyorlar. onların elleri, ojeleri, terlikleri, pijamaları hepsi gözümün önünde. zaman zaman aglarken aynaya baktığım için ben de ne halde olduğumu biliyorum. işin kötü tarafı bu hayal degil. bir saaten fazla süredir aglıyorum. bi anda durabiliyorum. hiç zorlanmadan.

şimdi de durdum. ecem ve ingiliz kusmuğunu aglamadan araya ekledim. su anda yazının güzel olmasını düşünüyorum. bunun bana iyi geleceğini biliyordum. odadan cıksam da iyi olabilirim. ama kalan son sigaramı bitirmek istemedim. face de dısarısının soguk oldugunu da yazmışlar. bazı günler perdeyi açmıyorum uzun süre, ama havanın da nasıl olduğunu merak ediyorum. sanki ne değişecekse. güneşli karlı yağmurlu hava beni hiç etkilemiyor. hatta kapalı havaları daha çok sevip, beni bu güzel havalar mahvetti diyorum. evet evkaftaki memuriyetimden bu havalarda istifa ettim, tütünü en çok bu havalarda içmeyi seviyorum.

sonra düşündüm, eğer anneme bişey olsa beni almaya gelirdi. telefonda söylemezlerdi, benim yalnız gelemeyeceğimi bilirdi. önce annen hasta derlerdi tabi. hemen aramak isterdim, hastanede konusamaz ama iyi duyunca merak edersin o yüzden gelmeni istedik derlerdi. yolda bana ölümden bahsederdi. ölümün doğallığı.. yakınlarını kaybetmeyenler için doğal bişey ölüm zaten. organ bağışı gibi. ihtiyacı olmayan önemini bilmiyor. bağışlanmasını isterdim ben, ama ablamlar, özellikle küçük ablam bari ölümünde rahat ver der bana. gerçi benim de aklıma gelmez sanırım.

elimizde hiç bagajımız olmadan yola çıkıyoruz. benim çantamda parfüm. ama uçağa alırlar mı? kilitli poşetim var. geçi bu şimdi aklıma geldi. az önceki senaryoya göre yalnızım. ağlıyorum. londrada ingilizce aglıyorum. kendime 2 son hazırladım. "iyi" olan zaten kutu kapalı olduğu için alıyorlar, ingiliz merhameti devreye giriyor. tam merhamet sayılmaz, zaten yasal olarak götürebileceğimi söylüyorlar. kendileri kilitli poşete koyuyorlar. kötü senaryoda uçaga almama izin vermiyorlar bu şekilde, ama ben freeshoptan alıyorum. bi kez daha aynaya bakıyorum. lorealin aynasına. 2side orta sınıf olduğu için yanyana duruyorlar. rujlar, allıklar, hepsi gözümün önünde. rimelleri bıyıklarına bulaşan kızlar bile. 1,5 saat var uçağın kalkmasına. hep bana bakıyorlar. yanıma gelen ilk kişiye anlatıyorum derdimi. elimdeki peçete hamur halde. yenisini veriyorlar. tuvalete gidiyoruz. yüzümü yıkıyoruz, ben biraz toparlıyorum. uçakta yediden dolup taşıyorum. rotar olmadan eve gidiyorum. havalanına teyzem de gelmiş. yere yıkılıyorum, eve geldiğimizde misafir odasının kapısı açık. babamda olduğu gibi. peçeteler mutfakta. yengemler kuran okuyor. nerde diye bagırıyorum. hastanede diyorlar

bundan sonrası yok. şimdi devam edebilirim. ama bunu yapmayacağım. sonu yok çünkü bu acının. az sonra evi arıcam, anne dicem, canım diyecek. o öyle deyinde ben ağlamaya başlıcam. noldu yine mi beni öldürdün, onun agıdımı mı bu diyecek. ne bilim ya, uyuyamadım gece binbir türlü şey düşündüm dicem, sonra görkemi sorucam, iyi bugün okula gitti diyecek. tamma o zaman ben biraz uyuyacağım dicem.

ve tüm bu olanlar sabah erken kalkmak istemeyen beynimin bana kurduğu bir tuzak olarak buraya yazılmış olacak.

1 Comments:

At Şubat 12, 2011 1:37 ÖS, Anonymous Adsız said...

Zamanın rüzgarı sa vuruyor geçmişin parçalarını.
Mum bitene kadar yanacak,
yalımı gittikçe azalacak ve sönecek.
sonrası yok..

 

Yorum Gönder

<< Home