thaysanura

Beyninizi tokatlayan blog

Cuma, Eylül 14, 2007

italya vol-1

Bunları yazmak için aradan bu kadar uzun zaman geçeceğini hiç düşünmemiştim. Hatta yazmaya kurs sırasında başlamıştım bile. Taslakları orda hazırlayacaktım. Buraya gelince de hemen temize çekip göndertecektim gerekli yerlere. Ama kısmet bu güne imiş.

Efendim. Mayıs ayını son günleri. Binbir güçlükle 17 sayfalık form doldurulur ki, bu form doldurma kısmı da ayrıca bir konu olarak işlenebilir. Ama konuyu dağıtmanın manası yok. Evet. Binbir güçlükle hazırladığımız form yine 1001 güçlükle imzalatılır ve kargoya verilir. Gel zaman git zaman başvurumuz kabul edilir. Hazırlıklara başlanır. İlk olarak google amcanın kapısı çalınır. Kapıyı açan amcamız yaklaşık 0,0016 saniyede elinde 37569842315 sonuçla gelir. Sırayla Bergamo hakkında bilmemiz gerekenler incelenir. Gidilecek yerler, alınacaklar, yenilecek yemeklere bakılır. Ama en önemlisi oraya nasıl gidileceği incelenir. Olur da pilot havada kaybolur falan diye yol üzerindeki bütün kiliseler ezberlenir ki sırtımızı kiliseye verdikmidi doğru Bergamo’yu bulalım. Bergamo hakkında yeterince bilgi sahibi olduktan sonra birkaç kelime de olsa İtalyanca öğrenilmeye başlanır. Bu kaça? Bunun başka rengi var mı? Bu dükkan ne zamana kadar açık? Bunun bir beden daha büyüğü var mı? Gibi bilmemiz gerekenler hemen öğrenilir. Tabi bir de iyo non parlo italyano demeyi öğrenmiştim. “İtalyanca konuşmayı bilmiyorum.”

Derken elime kurs programı geçti. Ufak bir değişiklik yapıp Cuma gününü boşaltmışlardı. Bu durumda İtalya’yı gezmek için 3 günüm vardı. Hemen haritayı önüme açtım. Merkezi Bergamo olan bir daire çizdim. Sonra üçgen, sonra da bir dikdörtgen. En son çizdiğim yamuğun içinde Milano, Roma, Venedik vardı. Bu arada benim cesaretim de acayip şekilde yamulmuştu. Çünkü katılımcılar arasında benden başka Türk yoktu. Bütün bunları yalnız yapabilir miydim? Yol bilmem , iz bilmem, dil bilmem. Sırtımda paltom, başımda eşarbım, bavulumun üstüne oturup birilerinin beni keşfetmesini mi bekleyecektim yoksa. Hayır, hayır. Mutlaka kendime yandaşlar bulmalıydım. Katılımcıların kim olduğunu öğrenmek için tek tek isimlerle birlikte yine google amcanın kapısı çalınır. Kevin’ın futbolcu, Jan’ın meslek lisesi tarzında bir yerde çalıştığı ve muhtemelen o resimdeki sakallı adam olduğu anlaşılır. Kostas hakkında hiçbir bilgi yoktu amcada. Belki o da benim gibi adından çok nikiyle tanınan birisidir diye düşündüm. Sıra Romanyalılara gelmişti. Allah’ım bu neydi böyle. 6 Roman kadın. Acaba Kibariye ve annesi Makbule Tokmak gibimiydiler bilmiyordum. Çaresiz hepsine hi dedim. Kostas hariç. O mail adresini her ne hikmetse göndermemişti. Aha dedim gıcık bir Yunanlımız var. Romanyalı hatunların evli olduğunu, kocalarıyla bir hafta önce gelip İtalya’yı gezeceklerini öğrendikten sonra son çare Kevin ve Jan’ın aralarını bozup dost olmaklarını engellemekti. Nitekim bir Türk dünyaya bedeldir ve istedikten sonra bir kadının yapamayacağı şey yoktur diye öğretmişlerdi bize ilkokuldayken. Gün teorik bilgilerimizi pratiğe dökme günüydü. Gün Roma’yı yalnız da olsa yakma günüydü… gün güz günleriydi ve bu sonbahar öyle ya da böyle farklı geçecekti.