thaysanura

Beyninizi tokatlayan blog

Cumartesi, Şubat 17, 2007

üff bu ne ya. kendi bloguma giremez oldum. 2 saattir yok şunu yap yok bunu yap. alışık olduğum şeyleri değiştirmeyi sevmiyorum ben. zorla değil ya bile diyemiyorum. zorluyorlar çünkü. sanki bir kaç yıllığına yurt dışına gitmişim de geldiğimde memleketime beni koymuyorlarmış gibi hissettim. yurt dışı deyince aklıma geldi. hala italya anılarımı ve akabinde yaşananları buraya yazamadım. gittiğim kursun hayatımı bu kadar meşgul edebileceğii hiç düşünmemiştim. 20 kasımdan bu yana işimle ilgili en çok okuduğum, konuştuğum, yazdığım sey EFQM zımbırtısı. tabi bir de self-assessment var. sıkıldım yine bu günlerde kağıda birşeyler yazmayı daha çok seviyorum. orada en azından yazdıklarımı okumaya tahammülüm oluyor. bir de unlu mamüller yeme lüksüm.

Çarşamba, Şubat 14, 2007

..ve yine koca kıçlı bir sevgililer günü

Aşkım seni hayvani duygularla köpek gibi seviyorum ve seni her düşündüğümde anıra anıra ağlıyorum..

Perşembe, Şubat 08, 2007

msn messenger

aylardır uzun uzun msn de kimseyle konuşmuyorum. 2 farklı adresim var. birisi işle ilgili. ciddiyiz orda. altın satır aile kasabıymış, nükleer başlıklı kızmış, taş prensesmiş yok. ismimizi yazıyoruz. üstelik ilk harfini bile büyük yapıyoruz. günaydın diyerek konuşmalara başlıyoruz. genellikle dosya alıp gönderiyoruz karşımızdakilerle. eğer sizin için uygunsa öğleden sonra görüşmeye gelmek istiyorum falan yazıyoruz. zaten gevezelik yapma adresimizde böyle şeyler deme imkanımız yok. zira tüm arkadaşlarımız şehir dışında. yani bir şehrin içindeler ama benim şehrimin dışındalar. işin kötü tarafı ağır akıllı listemizdeki kişiler artarken diğerindekiler azalıyor. bugun 3 kişiyi daha sildim gevezelik yapmadığım. 3 kişiyle küstüm konuşmuyorum. onların özür dilemesini bekliyorum. 2 kişi benimle konuşmuyor. aslında o 2 kişiden biriyle ben konuşmuyorum. her gördüğümde konuştugum 2 kişi var. birisi zaten kopça. onunla aramızda saat farkı olduğu için konuşmuyoruz. diğer konuştugum kişi yogun. genellikle aynı saatlerde çalıştığımız için konuşmaya vaktimiz olmuyor. son olarak da ben varım. bazen kendime bir şeyler yazıyorum. naber fıstık falan diyorum. diğeri siz kimsiniz? nerden tanısıyoruz diyor? ya da hiç oralı olmuyor. nereli olduğunu soruyorum onu da söylemiyor. öyle tırlatıyorum arada bir.
sözün özü blog kardeş ben eski günlerdeki gibi saatlerce çene çalmayı özledim.

ayrıca şunu fark ettim ki uzun tırnaklarlara yazı yazmak çok zor. e ne yapalım tırnak uzun olmayınca üstüne manzara resmi yapılamıyor. dedim ya tırlattım azcık. sözlerime ünlü halk ozanımız fatih/sinan erkoç'un o güzel ezgisiyle son veriyorum. oynatmaya az kaldı doktorum nerde?