thaysanura

Beyninizi tokatlayan blog

Pazartesi, Eylül 25, 2006

aslında bu cuma gününün yazısı. ama pencerenin önünden kalkıp bilgisayarı açıp diğerleri gelmeden acele peşin yazmak istemedim. yeni iktidarımız sebebiyle cuma namazı saatlerinde koridorlar teksas gibi oluyor. kuş gribi varmış gibi oluyor diyecektim sakin yerine ama onda da ortalık çocuktan geçilmiyordu. gerçi teksasın da pek tenha olduğu söylenemez ama.. amaan üç ama sıralamışzı bu arada.

işin garibi sokaklarda da aynı boşluk vardı. normalda valiliğin önü hiç böyle olmazdı. muhtemelen bir yerde et tavuk falan dağıtılıyordu bedava.. zira bu ay bedavası en bol ay. gerek bonuslarda gerekse sevaplarda..

içtiğim şeyin etkisiyle yanaklarım uyuştu, ellerim, dizim. sırf bu uyuşukluğu ve titiremeyi daha iyi hissedebilmek için gözümü kapattım, ayağa kalktım. ayakkabılarımı çıkardım. sonra dedim kendime ah ulan ah. ne kadar çok özlediğim insan var. aslında çok da fazla birşey söylemek istemedim. zira ben hep yanımdaydım. belki de bedavası en bol olan şey bendim. üstelik sultan falan da olmam gerekmiyordu. biri 5 geçmişti saat. önce matkap sesi, ardından telefon. mesaimiz başlamıştı nihayetinde. ilk kez bu hafta bu kadar mesaiyi dert eder olmuştuk. babamız antalya ya gittiği için bizi komşu babaya bırakmıştı. komşu baba da emanetin götü çürük olur diye sık sık odamıza ugrar olmuştu. o sürekli keloğlan modunda fıkraanlatır gibi konuşan adam gitmiş yerine çakiden beter bi bebek gelmişti. ucuz atlattık ama. zira bu ay ucuzluk ayıydı. peki aynı şey ramazan ayı için de geçerlimiydi? cronbach alfasına bakmak gerek.

ilk kez yağmur yağmadı ama ben ilk kez ıslandım bugun. zira bu ay aynı zamanda rahmet ve bereket ayıyıdı.

Çarşamba, Eylül 20, 2006

bırakmış sigarayı, onun bıraktığı yerden ben başlıyorum sanırım..

Cumartesi, Eylül 09, 2006

4 gün önce

bugunun işini yarına bırakma..

Cuma, Eylül 08, 2006

birkaç günün blogunu toptan yazmıştım ama olmuyor. böyle birşey yapmak için dışarı hiç çıkmamak gerek. gerçi bişey yazmak istiyorsan yataktan çıkmasan bile sayfalarca döktürebilirsin. ilkokul öğretmenin var, bakkalın, kapıcın var, duvar boyası kapı kolu ne bilim işte varoğlu var.

ama bugunden, ayran doldurmaktan ve ayran doldurduktan sonra kıçımın tavana vurmasından nasıl bahsetmem. uzun zamandır bu kadar gurur duymamaıştım kendimle. ay çok seviyorum kendimi. biraz geç oldu ama iyi ki doğmusum

bugun yani üç gün önce işte sigara içtim. evden hazırlıklı çıkmıştım. görenler çok şaşırdılar. keşke küçük dillerini yutsalar, ben de onlara arkadan sarılsam karınlarını bi sıksam küçük dil ağızlarından fırlasa, lokantadaki herkes beni alkışlasa, derken bana bi çek yazsalar, bir daha da hiç küçük harflerle konuşamasalar diye aklımdan geçirdim. sonra onlar asansörü çağırdılar, üstteki düğmeye de basın dedim. sen sigara içiyormuydun dediler. evet dedim, yılda bir pakete yakın. sonra ankaradan, beytepeden, naciden, yurtlardan konuştuk. sonra yurda girişlerden, güvenparktan. aaa dediler. bu bir gün içerisinde ikinci kez şaşırmalarıydı. bu kadarı da fazlaydı ama. birinin bu gidişe bir dur demesi gerekti. ama o ne yaptı? fırtına ekti. böyle satırların alt alta yazılması gerek. cinas görünsün diye. gece bire kadar ne yapılabilirdi ki sokaklarda. evet artık ben hafifmeşrep bir kızdım. sonra bi kızdım bunnara ben. uçan kazı izliyorduk tam o esnada. reklam çıktı. biz de odalarımıza gittik. yarın, yani bir gün sonra hiç birine günaydın demeyeceğim.

Perşembe, Eylül 07, 2006

bugun annaneme gittik. aslında bugun gitmedik. iki gün önce gittik. ben bu gece yanı iki gün önce gece sıkıldım biraz. niye benim hiç arkadaşım yok diye sıkıldım. küçükken de böyle olmuştu bi keresinde. salonda duran orta sehpanın çekmecesi vardı. orta sehpa, yan ağlar, kenar kızrımları, aklımın ipleri..haih işte bildin mi? onun içine kimse beni sevmiyor yazmıştım. sonra evden birileri okumuş. bana çok iyi davranmışlardı. sonradan yani ilk yarı bittikten sonra annem bana bir gün kahv6 yaparken söylemişti. o an gözümün önune gelince gözümün arkasında sarı noktada altın bir zincir geliyor. ters duruyor, beyne giderken o tekrar düz duruyor. ama bu zincir için çok da önemli değil. zira zincirin kendi yuvarlaklığı nedeniyle çok da kendine çeki düzen vermesine gerek yok. acaba ben öyle üzgün olunca bana altın kolye mi almışlardı? bi kolyem vardı ama acaba onu Kur'an' a geçince mi almışlardı. geçmiş gün unuttum şimdi. zaten satmıştık sonra onu yazlık ev almıştık. aslında ev değil de komşu almak lazımmış. ama o gramdaki bir zincire nasıl bir komşu alınabilir ki? hem komşu alınmaz mı buna. ben satılık mıyım? demez mi? der tabi. itin önüne atsan it kudurur bence. bunu hep bizim bi vatandaşlıkçı vardı o söylerdi. solcuydu kendileri. şimdi sağa geçmiştir. zaten hep sağ şeritten gitmek lazım. sollar hatalıdır. hatta bak bişey anlatıcam değişik. ama bilenler bilir. bu lokantanın yemekleri çok güzeldir. dışardan sinek boklarına bakmamak lazım. içerde daha güzelleri var. hah. dur. tuvalete sol ayakla girip sağ ayakla çıkmak lazımmış. hani kötü bir yer ya. Allah kurtarsın kardeş. al bu kartı. çıkınca beni bul mutlaka. sen benim hayatımı kurtardın. sana bir can borcum var. vatan borcum da var. borca vatan olur mu hiç? ipotekli dünya. 3lü priz. hah işte. ne dicem bak. değiştirdik biz o mobilyaları. aslında değiştirmedik. möbleli kiraya verdik. kiracı kızlar yakmış. bir de giderken tavamızı çalmışlardı. tefaldi üstelik. üstüne üstlük o yıllarda buralar tefal değildi. kıbrısta okuyan bi komşumuzun oğlu vardı, ibrahim, ona getirtmiştik. pantolunu sökülürdü, hep annem dikerdi. perdelerini de hep ablam asardı. neriman teyze de bize teneke kutularda kabartma tozu verridi. valla bak abartmıyorum. o da kıbrıstan gelirdi. ne garip. ben kıbrısta okusam, erkek olsam, yok artık olur mu öyle şey. çok ayıp. niye eve gelirken kabartma tozu getireyim ki? keşke evimizi üstün dökmene kiraya verseydik. üstüne üstlük kitabını da imzalatırdık. 9\8lik birşeyler çalar oynardık. ayak hareketlerin oldukça uyumlu biraz çalışmayla mükemmel olabilirsin. belki o sehpayı da hala kullanırdık. bu yazacaklarımı da oraya yazardım. belki bu sefer başka bir şey alırlardı. üstüne alınma sen. bana birşey ala diye yazmadım bunları ya. valla. inanmazsan evrim' e sor. neyse işte bugun annaneme gittik. oturduk. önce ben balkon yıkadım. oturmadan daha ayağımın tozuyla. hemen su döktüm ayağımın tozuna. bak gene üstün dökmen. onun balkonunu da yıkarım belki. türkiye saatiyle 1,5 saatte 4 davetiye geldi. hiç birini sevmedim. hele biri vardı. kocaman bir kutuydu. gezmeye gidince içine eşarbını koyarsın dedik. isminde yazıyor zaten üstünde karışmaz kimseninkiyle dedik. üstün dökmenin esarbı olsa onu da aynı kutuya koyabilirdik hatta. onunki mavi olurdu zaten. üstünde ince çizgileri falan.

Çarşamba, Eylül 06, 2006

ilimizin genel eğitim seviyesinden, okullaşma oranının düşüklüğünden şikayetçi oluyoruz. lakin ne zaman dolmuşa binsem herkes öğrenci bileti veriyor. olur mu öyle şey, dolmuşa bilet verilir mi? neyse geçelim hadi bunları arada kaynar gider. arka koltuk daha sıcak olabilir. 5lemek lazım belki.onu diyordum işte. herkes öğrenci şu memlekette bi ben okumamışım.

Salı, Eylül 05, 2006

kızım topla hadi blogunu

-akşama misafirlerimiz var.

Pazar, Eylül 03, 2006

vega sahne almadan öğle namazını eda etmek gerek.

evlilikle ilgili tek hayalim balayında rock'n coke gitmek-ti... şimdi istanbul film festivaline gitmek. ilerleyen yıllarda bu hayal hacca gitmek olarak değişir mi? parfum yerine gülsuyu mu kullanırım? misvak çantamın fermuarlı yerinden çıkar mı, çıkmaz mı bilinmez. sami yusuf un cdleri yeni yerini alır belki de cdlikde. tuvaletin yönünü bile değiştiririz belki.. abarttım mı? hayır.. yazılacak daha çok şey var. ama benim çok işim var. tatil anılarıyla ilgili bir kompazisyon yazma ödevim olursa bu konuya orada daha geniş yer verebilirim. hatta buyuklerede yer veririm her otobüse binişimde, inmeye yakın..

Cuma, Eylül 01, 2006

beşeri ilişkiler bu. beşer de şaşar da...

son 3 gündür çok gerginim. eğitime gittiğim okulda basıma bir kaza geldi. ama bunu ispat edemiyorum. yaklaşık 7 kişiyle ya da daha fazla bilmiyorum kavga ettim. ortaya birçok delil sundum. canımı dişime taktım. en son üniversitenin son sınıfında 2 gün giydiğim ayakkabıyı iade ettiğimde bu kadar şirret olmuştum. koca çarşıda birsürü ölçüm yapmıştık. şimdi aynı ölçumleri tamponlarla yaptım. sonuç: okul yönetimi-ki bunlar buranın en büyük şirketinni açtığı bir özel okul ki bunlar son derece cimri ki bunlar son derece kene- mobilyacılar benim çenemden kurtulmak için suçu kabul ettiler. bunda gelen velileri korkutmamın da etkisi büyük olabilir. işin kötüsü aynı yere bir hafta daha gideceğim. onların yemeklerini yiyor, tüm imkanlarından yararlanıyor bir güzel de tuvaletlerine s.cıyorum.

yüzüme binbir türlü maske,bazen derse girerken de yüzümde kalıyor, pardon diyorum.

ramazan ayında trt ekranlarında ahmet özhanın bir dizisi çıkardı. "paşa paşa senden büyük Allah var!" demişti babası sümer tilmaç. aynı o edayla, coşkuyla, hırsla " öğrenen okuluz diyorsunuz ama daha öğrenen birey olamamışsınız!" diyeceğim son gün.

kötüye gidiyor durumlar. kavga, gürültü eksik olmuyor etrafımda. gerginim. kopmak üzereyim. pişman oluyor muyum? genelde hayır. ama özelde evet. aynı durum gereksiz magazin programı izleyince oluyor. izliyorsun sonuna kadar, bitince neden izledim diyorsun. ama bir sonraki gün pınar altugu da, kaya çilingiroğlunu da yine izliyorsun. diyeceğim şu ki olaylar sonrası kimi zaman eşşekler gibi anırıp "affeaaat beni" diyesim geliyor. anırma hissi geliyor ama o gelmeyince tekrar o his yerine oturuyor. gişe işllemleri için aldığı sıra numarasını bankaya giren en şişman kişiye veriyor. çünkü en çok o terlemiş oluyor. en çok karbondioksit ondan çıkıyor. bu olay birkaç gün böyle sürüyor. en sonunda ne o eşşekten ses çıkıyor ne de şişkolar eskisi gibi terliyor.