thaysanura

Beyninizi tokatlayan blog

Pazartesi, Haziran 26, 2006

aglıyorsun değil mi yine. dün olduğu gibi. ama bugun yine baş yastıga gömülecek, yorgan da yok bu mevsimde. merak etme zaten ben uzak duracağım sana. onun gibi değil ama, uzak.. az gidip uz gidip uzaklaşmak gerek. o batıya gittiyse sen daha batıya çevir yönünü. hadi yapabilirsin. yıllardır yönün hep doğuyaydı, güneşin doğdugu yere bakıyordun sabahları.ama artık güneş gözünü kör etti. biliyorum şimdi batısını bekliyorsun günesin, benim doğusumla sen batacaksın biliyorum. bir tahtaravelenin iki ucundayız, birimiz inersek öbürü düşer. beraber oynamamız gerek, beraber kandırmamız gerek birbirimizi.

hayat denen salıncakta
bir o yana bir bu yana


nükhet duru söyluyor gibi dursada bu şarkıyı ahu tugba ya daha çok yakışmıştı. yeşil bir elbise giymişti bunu söylerken, son sahnede. az önce yine okudum.166 olmuş sonuncusu. kanser hücreleri artık nerede bilmiyorum. ya kendini iyileştiriyor ya da artık yiyecek, yayılacak bir şey bulamıyor. boşlukta bütün hücreler. tutacak bir el, sırtımı dayayacak saglam bir dal arıyorum. teslim olmak istiyorum. şimdi tugce seni daha iyi anlıyorum. sağım solum önüm arkam sobelensin. yoruldum artık. hem de çok yoruldum. esyalarımı dağıtmak istiyorum, saçlarımı dağıtmak, kendimi dağıtmak. olmuyor. biliyorum ben çıkarsam parktan o da gidecek. gitme desene bana, seviyorum seni desene bana, sana ihtiyacım var desene bana, bu kadar acıya degdi bak desene. demiyorsun. ama sen de bırakmıyorsun oyunu. anlatmıyorsun bana duymak istediğim masalı. anlatırsak bitecek çünkü masal. başımıza üç yasak elma düşecek. bana, sana, ona. tıpkı açık sarı ayçiçek yağı gibi

Perşembe, Haziran 22, 2006

çok komik ya bu müdürler, yani tam fıkraya uygun. bütün götler müdür olmuş.dün toplantı salonundayız. nereye oturacağma karar veremiyor veremiyor bakınırken takımın yanındaki yerimi aldım. toplantılık rujumu surdum, ütü izi belli olacak pantolumu giydim. bunlar oturmadan oldu tabi. yani nereye oturacagıma karar vermeden önce de kıcımda pantolum, dudagımda rujum vardı. neyse. birer beser yediser geldi müdürler. nolcak falan fişmekan, bi kısmı yanlış toplantıya gelmiş. ayıkladık bize gerekli olanları dizdik sıraya gömlek renklerine göre. uyum sart tabi. masalara sular yerleşti, plastik bardaklarla beraber. müdürün bardagı pasabahçeydi ama. basladık poverımaza tek tek pointlerimizi attırdık. el hak dogru, el insaf kesintileriyle devam ediyorduk görsellerimizi incelemeye. büyük müdürümüz en bas müdürümüz en büyük basımız 4 kelime üzerine 36 dakika konusabilir. el hak sasırdık doğrusu. mudurlerimiz ise küçük olanlar, kah sıkılarak, kah sinirlenerek kah ortama kahtalı mıçının gelmesi hayallerini kurarak bizi izlemeye devam ediyorlar. derken pgulpembe" yazılıp 3002 ye mesaj gönderenin telefonu çaldı. arayan sayın müsteşardı. sayın bakanın sayın cuma namazına mütakip sayın magaza acılışından kısaca bahsedildi. müstesarın bazı yakınlarıan bazı istekleri vardı. " ben bekledim dün gelmedi sayın müstesarım, evet sayın müstesarım, o zaman ben telefonumu vereyim sayın müstesarım. 0 505 ...." o ana kadar kalem oynatmayan küçük bas müdürlerin bir anda kalpleri güm güm gözleri dürbün oluvermişti. e biz de boş durmadık tabi toplantı tutanağıma ekledik bu sayıları. artık geceleri açar sarkı dinletir, olmadı üfler, olmadı orası sular idaresi mi diye sorarız.

Pazar, Haziran 18, 2006

öss nin ardından

yaz ayının sıradanlığı içinde güneşli bir gün,homurdanarak gidilen bir sınav. tesadüflerle dolu 3,5 saat.. ne olduysa o iğrenç dondurmadan sonra oldu işte. aylardır verilen savaşta yavaş yavaş cephelrimizi kaybediyoruz. mandacılık kabul ediliyor. devam ederse bu savaş böyle gideceğim yemin ederim, kafama da sıkıp, ayağıma da sıkıp, kıçıma da sıkıp gideceğim. midem bulanıyor, mutsuzum uzun zamandır olmadığım kadar. reset etmek, üfür etmek, siktir etmek gerek çooook seyi

Cumartesi, Haziran 17, 2006

turyap tan satılıktır

git mutlu olacaksan beni düşünme
sen iyi bak kendine beni dert etme
önce beni bir dinle bir bak halime
beni böyle bırak git
git gidebilirsen

Perşembe, Haziran 15, 2006

daralmak kelimesini çoğu zaman sıkılmak anlamında kullanıyoruz. ama biliyoruz ki daralmak ya da bolalmak fiili insana özgü fiiller değildir. daralan pantolan değildir mesela, genişleyen kıç vardır. ya da daralan gözlük yoktur. genişleyen yüz vardır. ama kıçın genişlemesi ve yüzün genişlemesi aynı hızda olmadığı için bir tane gözlük bize yeterken bir tane pantolon bize yetmez. hele pantol hiç yetmez. şöyle tavana bakıp düşündüğünde diyorsun ki aslında pantolonlarımız daraldığı için sayı bakımından çok değil. onlar farklı renkteki ayakkabılarımıza uymak için çoklar. insanın ayakları da tıpkı yüzü gibi. genişlemeleri daha sınırlı, o da kıça benzemiyor yani. bir insanın aykkabısına bakarak kıçının genişliğini tahmin edemezsiniz. ayakkabılar başka şeyler için bize yol gösterir. mesela bayram olmuştur, ya da annenizin misafirleri gelmiştir. hepsine hoşgelsiniz denmiştir, sonra onları dezenfekte etmek için kolonya verilmiştir. ne olur ne olmazdır. elleri kirliyse ortalıga mikrobun yayılmasını önlemek için birşeyler yapmak gerekmiştir. neysedir. kahve yapılacaktır. işte tam bu anda ayakkabı sayısı=kahve sayısıdır. ama çocuk ayakkabıları kahve sayısına dahil edilmez. çocuklar kahve içmez, kararır. buradan şu sonuç da çıkarılabilir o zaman. madem çocuklar kahve içmiyor neden kahv6 yapıyor?

Çarşamba, Haziran 14, 2006

hıh

Salı, Haziran 13, 2006

süperim, mükemmelim, harikuladeyim...

gün geçmiyor ki beni şımartacak bir şeyler olmasın. gün geçmiyor ki sırıtarak koridorlarda dolaşmayayım. kıçım ve burnum birbiriyle yarış halindeler. ben daha yukarıya kalkacağım diye. ama kıçım burun farkıyla kazanacak gibi görünüyor. çünkü gün geçmiyor ki farklı bir yere yemeğe gitmemeyeyim, farklı renkteki deri koltuklara kıçımı yaydırmayayım. bırak günü geceler bile daha farklı. en son stad konserinde yere oturmuştuk, arkamızda bir grup genç pankart açmış, slogan, ardından pet şişe atmıştı. pazar günü ise protokole yayılan kıçımla sevgilerimi sundum ferhat amcaya.. sandallarımız bokla dolar zevkle yalardık diyemedik ama dondurmamızı yaladık, fanta, fruko, schweppes yudumladık. belki eski yudumladıklarımızla biraz farklı, bu defa süte muz likörü değil de kahve kattık ama olsun. zaten içki bütün kötülüklerin anası değil midir? bu kötülük böyle zaten anası belli babası yüz elli

Pazartesi, Haziran 05, 2006

günlerim kah adaçayı, kah kahve içerek geçiyor

Cuma, Haziran 02, 2006

10 haziran da nikane var.

Perşembe, Haziran 01, 2006

hamd olsun

off ya ortaklık konu gerek bana, konu ortaklığı ltd. sti. falan bürosu kurulmalı. albeni bahanesi gibi birşey. yok mu acaba.denizimiz yok bizim ondandır belki. emel sayın'la ortak ne konuşurduk acaba. oje sürerdik belki ama o daha çok kullanırdı. bir de hayatında hiç yalan söylememiş gibi bakıyormuş...