thaysanura

Beyninizi tokatlayan blog

Pazar, Nisan 30, 2006

kaybolan yıllar dizisinden

-Ali çok özür dilerim. kimi arayacağımı bilmiyordum.
-tamam sakin ol. nerdesin şimdi?
-onu bile bilmiyorum.
-peki hemen geliyorum.

Cumartesi, Nisan 29, 2006

kara meleğin çarşamba akşamlarıma renk, heyecan, merak ve hayranlık kattığı günlerdi. lise sularında yıllardı aynı zamanda. hatta lisenin en derin sularıydı zira arka dörtlünün üçüne her perşembe ben demeç verirdim. onlar hemen kazanmışlardı zaten tıp fılan. neyse geçmiş gün, ben canan saylan, tarihçi servet aydın da nahit saylandı. okulda müsamere düzenlense hafize ana kovaladıkça kaçan ateş böceğini söylese biz de servetle beraber yasemin-nahit çiftini canlandırabilirdik. eksik olan tek şey dexter(mustafa alaboranın ayakkabı markası) sponsoruydu. ama yine de olsundu.akses reklamındaki kadar derin düşüncelere dalıp yeşil ışıkta beklemeye devam etmesem de aşık olduğum son lise hocasıydı o.
bugun öğrendim benim nahitim okuldaki memur emelanımlanmış. aaaaaaaayymış. emelanım yasemine hiç benzemiyordu ama zevklerimiz aynıymış. yazık ki servetin zevkiyle nahitin zevki arasında eser miktarda olsa kovalent bağ yokmuş.

Cuma, Nisan 28, 2006

pamuk prenses II

siz hiç hepi topu 24 dakika olan bir filmin son 3 dakikasını izleyememek ne demek bilir misiniz? sen bilirsin..

Perşembe, Nisan 27, 2006

sonunda oldu ya çok mutluyum

-noldu ayagına , niye topallıyorsun?
- hiiiç büktüm.
- ne zaman büktün?
- dünbüktüm
- nihhahahahha salak

Pazartesi, Nisan 24, 2006

-Harflerinizi düşürmüşsünüz bagyan!!
-Ah, mersi. İyi ki söylediniz, onlar olmasaydı sizinle nasıl tanışacaktık. Ne tarafa gidiyordunuz?

Cumartesi, Nisan 22, 2006

kayısı kurusu ve kuru kayısı arasındaki ilişki piç kurusu ve kuru piç arasında yok.ramazan ayı da buna dahil tabi ki.

Cuma, Nisan 21, 2006

yıllar yıllar geçecek aradan benim dip boyam geldiğinde artık beyazlıklar çıkacak. yeni bi marka ya da yeni bi kuaför deniyeceğim. muhtemelen benimki ölür falan. ölmese bile ne biliim o yıla kadar kesin çok pis kavga ederiz. o kadar pis olur ki her tarafa saç kılları dağılır. bi de kaş bıyık kılları falan ki onlar daha pis. kökleri var. belki daha bile fazla pislik olsun diye fön fırçasının arasındaki kılları çıkarırlar. o kadar yani. müzeyyen de gitti zaten. karataş ta dükkan açmış. nişanlıydı. evlendi mi acabamikine mudur? atağımda anneminkiyle aynı yerde kemiğim çıkar kuvetle muhtemel. annanemin var,annemin var,ablamın da var. o yüzden esem in falan ayakkabılarını giyerim. çorabım kaçmaz şimdiki kadar sık. orta kalın çorap giyerim belki. varis çorabı da alırım belki. annanem de var varis, annemde de , teyzemde de, ablamda da bende de olur. bulmaca da çözmeye başlarım belki. annanem çözmez, annem de çözmez. ama ben çözerim belki. göz çevrem iyice kırışır. corecteur rides et cernes alan kar etmez artık. o kadar para da vermem. bireysel emeklilik falan yaptırırım o paraya. işte yani o kadar yıl geçecek aradan. benim cücükler kendi cücüklerini okula götürdükleri gün istiklal marşı için hazır olduklarında akıllarına ben geleceğim. ve hepsi gülümseyecek. annanem pek gülmez, annem de , ablam da. ama benim cücükler güler belki zira teyzem daha bi fazla güler.

Çarşamba, Nisan 19, 2006

Eskiden mentollü mendiller daha bir mentollüydü. Regl olan kız tuvalette bekler, kankası ona kantinden selpak alır. Kız rahatlar. Ama bu rahatlık çok uzun sürmez. Tuvaletten cıkıp sınıfa gidip sırasına oturduğunda hararet başlardı. Ama yok artık öyle değil. Ne domateslerde eski lezzet ne selpaklarda eski mentol var. Okaliptüs eklemişler belki ondandır.

Salı, Nisan 18, 2006

biryantin kokusunu sevmiyorum. annenemin tuvaletini de haşlanmış karnıbahar gibi kokuyor. zaten son zamanlarda onu da sevmiyorum. zaten sevdiklerim güzel kokmaz benim. ama kabugu fayda bunların

Cumartesi, Nisan 15, 2006

yaklaşık 3 4 ay mıdır daha az ya da çok mudur bilmiyorum ama hiç görmediğim, yazılarını, yorumlarını okudugum mensei hakkında bir çok yorumlar yaptığım, ne sever, nerelere gider, kimlerle buluşur, ailesiyle arası nasıl öğrendiğim, bazen onun gibi yazdıgım, evet yerine evek dediğim, kıskandığım kızı rüyamda gördüm. rüya boyunca onu kıskandım yine. başına kötü birseyler gelsin diye yalan söyledim. dost gibi davrandım. uyanınca serdar ortac ı düşündüm. basım agrıyordu, uyumaya devam ettim. basım hala agrıyor. saçına fön cektirmiş..

Pazar, Nisan 09, 2006

sinir buhran ve hicran. bundan yaklaşık bir saat önce katıldım bu üçlüye. tarihi unutmamk için de buraya yazıyorum. çıkınca da pek saygıdeger kişi ilk senın haberin olmayacak ama son öğrenen kesin sen olmayacaksın, oruspunun önde gideni ama sıranın önunde oldugu için arada bir önceki saygıdeğer kafilesine karışan zat..

kutlu dogum günü kutlu olsun hepimize..

Cumartesi, Nisan 08, 2006

postiş mafyası

www.magichair.com.tr şimdiye kadar gördüğüm en güzel yer diyebilirim. sanki bi dünya starıymışım ve sanki çok seksi vs. bişeymişim gibi hissettirdi bana. nasıl yaptı bunu bilmiyorum ama artık bu adres sık kullanılanlarda. saç ya altı üstü diyeceksiniz, diyordum da ben ama saça yapılan o kadar iş , harcanan para ,zaman off ya bitik durumdayım. 10 ekim tarihlerinde ben böyle olurdum. kurt gibi, içime şeytan girmiş gibi ama bu seferki daha bi etkili farklı sanki. bütün gece bunu düşündüm fondaki müzik kulağımda. sabah okulda kızların saçlarına bakıyorum. çıt çıtlı nasıl olur, love ring bu saçı nasıl değiştir, ne kadar zaman alır, bu kız bunu nasıl kullanır, nasıl yıkar.
sonra düşündüm ben bu işten nasıl kar elde edebilirim dedim. kar etmenin ilk altın kuralı zarara girmemektir. onun için saçlar kesilmeyecek. sırf dökülsünler ben de rahat edeyim diye zoddirik şampuanlar kullanılmayacak, ipek böceği muamelesi yapılacak. kar etmenin ikinci altın kuralı yerine göre gümüş kural da denebilir. ama kurallar 3 den fazla olursa peryodik cetvel peryodik cetvel uygun element aramak zor olabilir, konu dağıtabilir. nitekim dağıttı da . topla odanı donunu. nitekim kenan evreni, kenan evren kenan ışığı, kenan ışık kravat- hırvat ikilisini de hatırlattı. ama asıl konumuz olan ve 2. altın kural demeye oy birliği ile karar verdiğimiz kural kar etmek için bir seyler satmak olduğudur. magichair den o harikalar diyarından nasıl kara geçebiliriz? tabi kihammade yani saçımızı satarak. onun için saçı süpürge etmemek gerek. 3. altın kuralımız ise kar etmek istiyorsak seri üretime geçmemizdir. bunun için proje kapsamına büyüme ve uzama çağında olan saçlı cocukları dahil etmek gerekir. en çok nerde bulunur bu özellikteki ağaçlar? bingo!! arada bir altın kural daha ama bu seferki ceyrek altın, yazımıza ucuz amerikan filmleri replikleri koymaktır. gerçi amerika da film piyasası nasıldır, kaça gider, getirisi nedir, çorba parası çıkarmı bilmiyorum. yalnızca amerikadaki film piyasasını değil bizim ulusal video olaylarını da bilmem. her ne kadar kendimi film yıldızı gibi hisssetsemde. evet evet kara geçmek için sağlıklı kız çocukları kaçırılacak saçlarına iyi bakılacak, gerekirse bir iğne deliği bile boşluk kalamayan güneş görmeyen odalarda bekletilecek. kırıklar her gün temizlenecek. saç derisi her sabah badem yağına batırılacak falan. yani masraftan kaçılmayak. 4. altın kural budur. eger kar etmek istiyorsanız yatırım yapacaksınız. bu kuralın zaten tavuklusu var. bir de sefin salatası. çeyrek altınlık kuralı ikinci, kez kullandım, iki çeyrek bir yarım eder. ama kurallar kullanarak çoğalmazki, kullanılarak çogalan sey kredi kartı borcudur. ucuz blog yazarıyım çünkü ben. onun için kullanıyorum bu çeyrekleri. blog piyasasından haberim var çünkü. neyse uzun zamandır görmediğim cücükler dün geceden sonra bu sabah gözüme gelecegimin garantisi gibi geldi. geleceğimin tek düşmanı ise altın makas, gümüş tarak, bronz ayna kuaförleri ve hunharca katlettikleri milyonlarca tel saç. bir de doğal düşmanlarım bit. bit benim çöküşüm demektir. işte bu yüzden iyi besleyip büyütmek gerek cücükleri.. onlar gelecegimin teminatı çünkü.

bir telin bir örgüye faydası vardır. demek gerek tabi yazıyı toparlamak adına. bir de
saç dökülünce tel tel
adama derler kel kel...

Perşembe, Nisan 06, 2006

"SU-İ TEDBİRİMLE YAHU ÖYLE BOKLAŞTI Kİ İŞİM
HEM AĞZIMA SIÇTI FELEK HEMDE SİKİLDİ GEÇMİŞİM

GÖBEKLER PERÇİN OLMUŞ
HAVA GEÇMEZ ARADAN
BOZULMAYACAK KIZ MI VAR
SEN HABER VER PARADAN

İHTİYARLIK GENÇLİK DİYE
ŞU HAYATI İKİYE BÖLDÜRME
HEY BÜYÜKTEN DE BÜYÜK ALLAHIM
BENDEN ÖNCE SİKİMİ ÖLDÜRME

YÜRÜ BRE EHLİ DEVE ENDAMINI GÖREYİM
SENSİZ GEÇEN GECELERİN EJDADINI SİKEYİM
BEN MEJNUNMUYUM Kİ BİR DAM İÇİN ÇÖLLERE DÜŞEYİM
LEYLAYI DA SİKEYİM SENİ DE SİKEYİM

SANMAKİ CİDDİYET İLE SARFEDERİM SANATIMI
NEY ELİMDE SUYU DURMUŞ KURU MUSLUK GİBİDİR
BEZMİ MEYDE SÜHEFANIN SAZA MEFTUN OLUŞU
NAZARIMDA SU İÇEN EŞEĞE ISLIK GİBİDİR. "

Cumartesi, Nisan 01, 2006

gecenin bir yarısı, her gece öyle bir sesle uyanmak istiyorum ki bu ses daha önce duymadığım bir ses olsun, ama benden bir ses olsun. sabahları yataktan erkenden kalkayım ama işe gitmek için değil, ders çalışmak için değil, banyo yapmak için değil, onu setvisde yetiştirmek için. sinemaya gitmeyeyeyim, gece dışarı çıkmayayım ama güzel film olmadığı için değil, herkesin işi olduğu için. ben ne bana ne de ona benzeyen, hiç kimseye benzemeyen, bir eşi benzeri olmayan, sarılınca acaba sarılmamı gerçekten ister mi diye düşünmeyeceğim, tüm benliğimi verdiğimde keşke vermeseydim demediğim, en az babası kadar yolunu beklediğim, odasını toplarken notlarını bulduğum, yaramazlık yapan, su çiçeği çıkaran, zaman zaman gaz çıkaramayan, parkta düşüp dizini kanatan, yarasının kabuğunu defalarca koparan bir çocuk istiyorum.

güneşin tadını çıkaramayanlar güneş tutulmasına hayran oluyorlar. aslında ne görseler hayran oluyorlar. zekalarına hayran oluyorlar, aldıkları ayakkabıya hayran oluyorlar, dinledikleri şarkıya, izledikleri filme hayran oluyorlar. bugun nasıl böyle lüle lüle sıçmışım diye de hayran oluyorlar. homojen olarak bu incir çekirdeklerini nasıl da bokuma yaymışım diye hayran oluyorlar. her yerden anı biriktirir bunlar. çakıltaşı, çakmak taşı, böbrek taşı ne bulsalar doldururlar odalarında bir yerlere. masanın üzerinde sürekli birilerinini eline alıp altına bakacağı ve sonra ayy ne seker diye gulumseyeceği bir seyler mutlaka vardır. pembe ve krem rengi çogunluktadır. baklava dilimli kazak, olmadı bi suveter kesin vardır çift kapaklı gardoroplarında. üç tane spor ayakkabıları vardır. biri eskiden kalma beyaz. dandik yerlere giyilir. biri larcivertli bişeydir. beyazlardan sonra alınmıştır, esofman altına giyilir. sonuncusu gri ya da taş rengidir. kotun keten pantolonların altına giyilir. güneş gözlükleri ellerinin altındadır hep. cep telefonlarından bir kamçı çıkar. öglena misali bu kamçı sayesinde hareket ederler. yemeklerden sonra soda içerler. cemiyet içinde şarap. saçları ince tellidir, çabuk yağlanır, tırnakları çabuk kırılır, adet kanamaları dört gün sürer. otantik takıları vardır. lise yıllarında bir ara kızılderili gibi giyinmişlerdir. şu aralar farklı renklerde şalları vardır. hemen üşürler. kıçlarında bağlı duran kazakları ya da benetton hırkaları serin yaz gecelerinde imdatlarına yetişir. yaz geceleri tabi ki gitarsız olmaz. gece ve gündüz parfümleri farklıdır. ter kokuyomuyum diye kafalarını gömleğin içine sokarlar. temiz gibi görunurler ama klozet kapagını kapatınca ellerini yıkamazlar. yalın ayak odada gezerler, sonra yataga girerler. diyet yaparlar, sprite içerler. yemekten sonra da sigara içerler. ilk nefeste gözler kısılır batan güneşe bakılır. çevreci olurlar. evlerinde bir ara mutlaka bir evcil hayvan bulunmuştur. sevgilisiz kaldıkları günlerde onunla oyalanırlar. çiftleşen kedileri incelerler. kapı önündeki paspaslarının üzerinde :) :( suratları vardır. açık renk far, siyah eyeliner sürerler.rujlarını hemen yerler ama sadeliğin doğallığın kendilerine daha çok yakıştığını daha seksi oldukalrını düşünüp bunu umursamıyor gibi yaparlar. sütlü tatlıları çok severler, karameli de tabi ki. her yaz mutlaka tatile çıkarlar. beyaz peynirin üzerine lüzümsuz bir sürü sey dökerler. güzel yemek yapamazlar. cam silemezler. uykusuzluğa dayanamazlar. izledikleri filmle ilgili mutlaka yorum yaparlar. çok konuşur ve çok gülerler.hazfızaları çok zayıftır. her yere mutlaka altı kişi giderler.ekran koruyucuları bir çizgi film kahramanıdır. erkeklere çok iyi davranırlar. ders notlarını ilk onlara verirler. hesabın ufak kızmını öderler. renk renk fularları vardır. fotografları da tabi. çok özeldir albümleri çerçeveleri ve solmuş çiçekleri. her yerde vardır bunlardan.